:: YAZI

Eklenme: 09.10.2019 10:58 


Sapla/Samanın birbirine karıştığı, Fıtrat değerlerinin alt/üst olduğu, Kur’an/Sünnet ankâmının Mâhut/Malûm proje ve ajanlar tarafından ortadan kaldırılmasına ve Dinin içinin oyulmasına gayret (!) gösteren bir zaman dilimi içindeyiz.
Ağzı olan konuşuyor, her kafadan bir ses çıkıyor. Herkes ilim adamın, âlim, ûlemâ, lider, başkan, fetva makamı ve delikanlı...
Facebook, Whats sapp, vesair internet sitelerinde veryansın... Duman duman üstüne...Alev alev...Aman/Yaman...
Asrın teknolojisi bu kadar şer ve hayır için kullanılmamıştır demek mümkün. Şer ve Bâtıl daha ağır basıyor demek te haksızlık olmaz.
İnternet Sitelerinde hayli dolaştım ve insanı tarif eden en güzel ifadeleri şöyle buldum:
“İnsan Allah’ın en muhteşem eseri mi, yoksa yaradılışından beri Cennetten kovulan, gözünü kırpmadan kendini şeytana satabilecek canlı mı, düşünen, akıllı bir varlık mı, yoksa ezbere yaşayan, bildiğinden, inandığından şaşmayan sabit fikirli canlı mı? Konuşabilen, düşünebilen bir varlıktır insan. Hayvanlarda düşünür peki onların insanlardan farkı nedir? Hayvanlar içgüdüsel ve imgesel düşünürler, insanlar ise kavramsal düşüncelerini dile getirebilen, gerçekleştirebilen canlılardır, bu yüzden kimse düşünceyi onu ifade eden sözcüklerden ayıramaz insan bunlardan ibarettir çünkü.
İki eli olan, iki ayağı üzerinde dolaşan, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olan (bu özellik her insana mahsus değildir) canlı türüne insan denilir. Bir canlının nankör olabilmesi için önce insan olması gerekir. Problemli bir varlıktır insan, dünyadaki tek sorunlu ve zararlı canlıdır. Kendi türüne ve diğer canlı türlerine, dünyaya ve evrene zararı dokunan canlıdır insan. Ekolojik sisteme faydasından çok zararı olan tek canlı türüdür. Tüm evrenin kendisi için yaratıldığına ve üstün olduğuna inanan, diğer varlıkları hiçe sayıp, hepimizin bir olduğunu kabul etmeyen canlıdır insan.
Kendi menfaatleri uğruna tüm canlıları yok sayan, dünyadaki bütün canlılar arasında en zeki yaşam formudur insan. Zekiliği insanoğluna zeka verdiğinden aynı zamanda kötüdür. Yaşamak için öldüren, öldürmek için yenilikler yaratan vahşi bir yaratıktır insan.
Çok karmaşık, aynı zamanda basit canlılarız. Hepimizin içinde sevgi var ama kimimiz yaşantımızla, kimimiz isteyerek sevgiyi bastırıp nefrete dönüştürürüz. Düşüp tekrar ayağa kalkabilen, bazen yenilgiyi kabul eden, bazen nefes almanın tadını hissederken bazen de aldığı her nefese lanet okuyan bir türüz.”
Ders kitaplarımıza kadar giren, uzun yıllar okullarımızda beyinlere nakşedilen “İnsan sosyal bir hayvandır” sözünü hiç unutmam.
“Bütün canlı varlıkların bir çeşit akrabalıkla birbirine bağlı bulunduğunu ve engin çağlar boyunca basit organizmalardan daha karmaşıklara doğru geliştiğini, doğal ayıklanmayı ileri süren ve ilk önce İngiliz tabiat bilgini Charles Darwin (1809-1882) tarafından formüle edilen evrimci, bâtıl, dîne karşı bir doktrin.” Olarak izahı yapılan Darwinizmin okullarımızda okutulduğu gibi...
“İnsan Nedir?” sorusu ile sözüm ona meşhur (!) gösterilen adamların cevaplarına bakın:
THALES: İnsan, araştıran hayvandır.
SOKRATES: İnsan, sorgulayan hayvandır.
PLATON: İnsan, toplumsal hayvandır.
ARİSTO: İnsan, düşünen hayvandır.
HERAKLIETOS: İnsan, tartışan hayvandır
I.KANT: İnsan, eleştiren hayvandır.
K.MARX: İnsan, mücadeleci bir hayvandır.
F.NIETZSCHE: İnsan, düpedüz hayvandır.
İnsanı hayvana benzeten, hayvan diyen bu adamlara “Hayvanoğlu Hayvan...” desen, kızar,köpürür, baeğırır, çağırır... Zamanımızda da aynen böyle.
Asrın bâtıl projelerinden biri olan en üstün varlık (Ahsen-i Takvim) insanı bu kadar aşağılayan pislikler olamaz.
Lağım kokuları,
Şeytan uşaklarına karşı, İnsan için Bediüzzaman Said-i Nursi de İnsanı şöyle tarif eder: “İnsan şu Kâinat ağacının en son ve en cem'iyetli meyvesi ve Hakikat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi ve Kâinat Kur'anının Âyet-i Kübrası ve ism-i a'zamı taşıyan Âyet-ül Kürsîsi ve Kâinat sarayının en mükerrem misafiri ve Padişah-ı Ezel ve Ebed'in gayet dikkat altında bir müfettişi, bir nevi halife-i arzı ve çok geniş bir ubudiyetle mükellef bir abd-i küllî ve kâinat sultanının ism-i a'zamına mazhar ve bütün esmasına en câmi' bir âyinesi ve hitabat-ı Sübhaniyesine ve konuşmalarına en anlayışlı bir muhatab-ı hâssı ve kâinatın zîhayatları içinde en ziyade ihtiyaçlısı ve hadsiz fakrıyla ve aczi ile beraber hadsiz maksadları ve arzuları ve nihayetsiz düşmanları ve onu inciten zararlı şeyleri bulunan bir bîçare zîhayatı ve istidadça en zengini ve Lezzet-i Hayat cihetinde en müteellimi ve lezzetleri dehşetli elemlerle âlûde ve bekaya en ziyade müştak ve muhtaç ve en çok lâyık ve müstehak ve devamı ve saadet-i ebediyeyi hadsiz dualarla isteyen ve yalvaran hârika bir mu'cize-i kudret-i Samedaniye ve bir âcûbe-i hilkattir."
Cehaletin kolları arasında kaybolup giden asrın insanlarından kaçı, bu ser levhayı tercüme edebilir, anlayabilir,yaşayabilir?.. Bu da bizim yarımız, hastalığımız, ızdarabımız ve görünen künyemizdir.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan bir Cuma hutbesini buraya almak istiyorum.
TEVÂZU İNSANI YÜCELTİR
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Rahmân’ın has kulları o kimselerdir ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler…”1 Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kim Allah için huşûundan dolayı tevazu gösterirse, Allah onu kıyamet gününde yüceltir. Her kim kibrinden dolayı böbürlenirse Allah da onu kıyamet gününde alçaltır.”2
Kamil bir imanın hayatımızdaki en büyük tezahürü, salih amelle birlikte güzel ahlak sahibi olmaktır. Zira güzel ahlak, dünyamızı aydınlatan ve ahiretimizi cennete çeviren en kıymetli sermayemizdir. Bizler, sonu cennet olan bir hayatın ancak güzel ahlakla tamamlanacağına inanırız. Rabbimiz katında bizleri yüceltecek olan bu ahlaki güzelliklerin başında ise tevazu gelir. Tevazu, alçak gönüllü olmaktır. Kendini beğenmişlikten ve böbürlenmekten uzak durmaktır. Gurur ve kibirden arınmış bir hayatı benimsemektir. Yaratılmış her bir canlıya saygı, şefkat ve merhamet göstermek, kibar davranmaktır.
Biz müminler, tevazuu Peygamber Efendimizden öğrendik. O, daima sade bir hayat sürdü.3 İnsana, insan olduğu için değer verdi. Mütevazı olmanın, cennet ehlinin özelliklerinden biri olduğunu bildirdi.4 Müslüman bir kardeşimizi küçük görmenin kötülük olarak bizlere yeteceğini hatırlattı.5 Resûl-i Ekrem (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde tevazu sahibi olmanın insanı Allah katında yücelten bir vasıf olduğunu bizlere şöyle haber vermiştir: “…Allah, bir kulun hoşgörülü olması sebebiyle izzetini artırır, Allah için tevazu gösteren kişiyi ise yüceltir.”6
Sevgili Peygamberimizi kendisine örnek alan mütevazı bir mümin, bütün nimetlerin asıl sahibinin Yüce Rabbimiz olduğunun bilincindedir. Sahip olduğu her bir nimetin aynı zamanda kendisinin bir imtihanı olduğunun farkındadır. Mümin, elindeki bütün imkânları Allah’ın rızasını kazanmak için seferber eder. Makam ve mevkii, şöhret ve zenginliği ne olursa olsun kendini diğer insanlardan farklı bir konumda görmez. Allah katında üstünlüğün ancak takvada olduğuna inanır
İslam, bir yandan müminin ruhuna alçak gönüllü olmayı nakşederken, diğer taraftan kibirden olabildiğince uzaklaşmasını hedefler. Çünkü kibir, Peygamberimizin ifadesiyle “Hakikati inkâr etmek ve insanları küçük görmektir.”7
Kibirli insan, dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneder. İnsanları küçümseyerek onlardan yüz çevirir. Oysa mümin, hangi sebeple olursa olsun hiç kimseyi hakir görmemelidir. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s) bu konuda bizleri şöyle uyarmıştır: “Allah bana, mütevazı olup birbirinize karşı övünmemenizi ve birbirinize karşı haddi aşan davranışlarda bulunmamanızı vahyetti.”8
Mümin, her işinde olduğu gibi tevazuda da aşırıya kaçmaz. Zira mümin, tevazu içinde
bir hayat yaşamakla yükümlü olduğu kadar kendisinin ve Müslüman kardeşlerinin şeref ve haysiyetini korumakla da görevlidir. O, müminleri hakir görenlere karşı asil ve vakur duruşunu muhafaza eder. Müslümanların şeref ve izzetini korumak için var gücüyle çalışır. Yüce Rabbimizin “Muhammed, Allah’ın Resûlü’dür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı kararlı ve tavizsiz, birbirlerine karşı da merhametlidirler…”9 buyruğuna gönülden bağlanır.
Hayatımızın her alanında tevazuu kuşanalım. Hiç kimseyi incitmeyelim. Fani dünyanın geçici heveslerine aldanarak birbirimizi üzmeyelim. Dünyamızı zindana, ahiretimizi cehenneme çevirecek olan kibirden, gururdan ve riyadan sakınalım. İnsanları küçümseyerek onlara surat asmayalım. Yeryüzünde böbürlenerek yürümeyelim. Unutmayalım ki Yüce Rabbimiz, kibirlenen ve kendisiyle övünen kimseleri sevmez.
1 Furkân, 25/63.
2 İbn Hanbel, III, 76.
3 Müslim, Zühd, 33.
4 Buhâri, Edeb, 61.
5 Müslim, Birr, 32.
6 Müslim, Birr, 69.
7 Müslim, Îmân, 147.
8 Müslim, Cennet, 64.
9 Fetih, 48/29.
Tevâzû, Vicdan, Akıl, İman, Ahlak, Amel, İhlas, İlim, Tebliğ gibi hasletleri hayvanlarda görebilir misiniz? Sözüm ona, yukarıda bahsedilen o meşhur (!) adamlarda bu hasletler var mıydı?
Ömer Ekinci Micingirt kardeşimizin İNSAN Başlıklı bir şiiri ile yazımı bitireyim.

İnsan var zevk sefa kendine kuldur
İnsan var her daim dikene güldür
İnsan var gurura benliğe dildir
İnsan var hep veren hep veren eldir
İnsan var muhakkak daim mesûldür
İnsan var bir ömür samimi hâldir
İnsan var pek yalnız yokluğu boldur
İnsan var bey paşa ve ilm-i kâldır
İnsan var ölçü yok haddini bildir
İnsan var sû-izân pahası züldür
İnsan var ibret al kafanı kaldır

İnsan var cehenem odundur daldır
İnsan var git geldir haram helâldir
İnsan var mahlûkat, ismini kaldır
İnsan var ye iç yat, yediği yaldır
İnsan var bilinmez gizli abdâldır
İnsan var Nasûhi yol ilmihaldir
İnsan var boş elek doldur ha doldur
İnsan var kehribar yüzlü Bilal’dır
İnsan var Mevlâna, Âkif, İkbâl’dır
İnsan var hep ufuk hep istikbâldir

  Yorum gönder
 
Diğer yazılar

* ASRIMIZIN BÜYÜK HASTALIĞI ÇIPLAKLIK...
* HASTALAR RİSALESİ HASTALIKLA BARIŞMAYA VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR
* BİR DAMLA VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
* ŞİKÂYET VE KARAMSARLIK SONSUZU...
* ŞİKAYET!..
* AK PARTİ NEREYE GİDİYOR?...
* ANARŞİ VE TERÖRDEN KURTULMAMIZ “HUCURAT SURESİ” İLKELERİNDE YER ALIYOR
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER
* İBRETLİK BİR HİKÂYE
* ERMENİ CEMAATİ VE KÜRT BİLİNEN ERMENİLER


Tüm Yazılar

 
© 2006 - 2024 İlhan YARDIMCI
Tasarım & Yazılım Sinan Eldem